28 Şub 2009

ben bir eşya olsam.. çantanın dibinde bir köşede kalmış ihtiyaç anında hiçbir zaman bulunamayan birşey olurdum. tercih meselesi değil öyle geldi şimdi. zaman zaman da kış bittiğinde dolaba kaldırdığın montun cebinde, en sıkışık zamanında bulduğun 5 milyon olurdum. 

buraya nasıl müzik ekleniyor hiçbir fikrim yok açıkçası ama into the wild filminin soundtrackinden edie vedder-guaranteed dinlenirse belki şu üstteki birkaç satır anlam kazanır. ama muhtemelen ben de yarın baktığımda yine ne saçmalamışım diyeceğim. silsem mi acaba şimdi:/

22 Şub 2009

günün yemeği: reklamcı oturtma



Malzemeler:

-1 Bünye dolusu ego
-2 Kafa çapı kadar bilgi (yoksa işkembeden de sallanabilir)
-Herkesi susturacak ölçüde laf yapan ağız
-Kendini karşısındakinden üstün gösterecek kafa açısı
-Yeri geldiğinde kısılabilen gözler
-Bazen maksimum seviyeye çıkabilen ses
-Bolca hırs, azim



Öncelikle hırs ve azimi derin bir kapta karıştırıp kabarması için kenara koyuyoruz. 15 dk sonra azar azar bilgiyi ekliyoruz eğer hepsini birden koyarsak ego fazlalığı olacaktır o yüzden yavaş yavaş eklenmelidir. Daha sonra laf yapan ağızı ekleyerek hırs ve azim karışımını gerçek egonun eklenmesi için hazır hale getiriyoruz. Sıra egoya geldiğinde önce gözleri, sonra sesi koyuyoruz. Son olarak elimizdeki egoyu da kattığımızda, yemeğimiz aylarca reklam ajanslarında bitkisel hayat ortamında pişmeye hazır hale gelir.

Afiyet olsun
 
(Listemizde uyku, sosyal hayat, sevgili yoktur. Yanlışlıkla eklenirse yemeğin tadı değişecektir.)

6 Şub 2009

hep bahane hep bahane...

soğuk kahve selülit yapmaz bence. kola da yapmaz eğer cam bardakta içersen. burda cam bardak önemli. bütün kötü şeyleri emiyo sana saf, tertemiz, mis gibi kola bırakıyo ki kana kana iç diye. işte bu yüzdendir ki yemek seçmem ama bardak seçerim ve buna ciddi zaman harcarım rafın önünde durup. bardaklar, özellikle cam bardaklar seçilirken çok dikkat edilmeli bence. yoksa içilen sıvının tadı bile değişik gelebilir. cam bardak tercihen yeni olmalı çünkü bilindiği gibi bunlar yıkandıkça çizilen cinsten ve şeffaflığını kaybeden tabi. parlak olmalı ki ne içtiğini görebilesin. mesela düşün, annem bana kıyma diye mantar yedirmişti bir keresinde, ki ben mantar yemem sevmem yemedim hiç diyeceğim ama şimdi bu cümleden sonra kendimi çürütmüş oluyorum neyse başa dönelim, biri sana kıyma diye mantar yedirebiliyorsa sen de rahatlıkla kola diye çok acayip şeyler içeribilirsin. dikkatli olmak lazım. bardağın şekli de önemli bence. yazı karakteri tercihim gibi bunda da condensedden yanayım. ince uzun mis. kendini kandır. geç bitecek o elindeki. bak daha dibine ne kadar var. kandıysan aynen devam (ben bazen modemin fişini çekip a aa interneti kesmişler diye kandırıyorum kendimi mesela. çok güvenilirim hemen inanıyorum) ve son olarak sakın pipet kullanma. sakın ama. bir kere muhtemelen çok komik gözüküyor olacaksın. hadi bunu geçtim yalnız başına olabilirsin ya da umrunda olmayabilir nasıl gözüktüğün, diyelim şu akordeon boyunlu pipetlerden var elinde, cinnet geçirip o bardağı kafanda kırma ihtimalin nedir? çok yüksek. feci yüksek. çünkü pipetin boyun kısmında sen sürekli onunla oynadığın için küçük yırtılmalar olmuş olabilir ve sen bardağındakini içmeye çalışırken o da ordan hava kaçırmaya başlar. sonra gelsin cinler tepeme.. pipetli daha uzun sürüyor diyorsan da salaksın derim ayrıca. pipetle içmek zevklidir zırt diye çekiverirsin içine biter kendini tutamazsın ki. neyse o senin bileceğin şey de şimdi bana e onunla içme şununla içme ne yapayım dersen küçük yudumlar alırsın olur biter derim. bilemiyorum ki bunu ben mi hatırlatmalıyım sana. bu kadarını düşünemeyen insanda tabi ki selülit olur üstelik soğuk kahve yapar ona selüliti.
daha da diyecek lafım yok işte tükettin al.


2 Şub 2009

ULUSA SESLENİŞ

Sevgili sen,
Bir empati insanı olarak ben, bu zamana kadar hep senin yerine koydum kendimi. Sen motorda, vapurda gazeteyi büyük çabalar sarfederek katlamaya çalışırken hep sustum içten içe cinnet geçirsem de... kendim okurken ninja sessizliğinde okudum sırf sen rahatsız olma diye. sen vapur keyfi yaparken fındık fıstık eşliğinde, ben senin karşında kafanı duvardan duvara vurma hayali kurdum hep, ama ifadem değişmedi, derin nefes aldım. ben fındık fıstık yerken sen hiç ses duymadın oysa. seni düşündüm, sessiz yedim... ritmik sesler çıkarmadım sen de benim gibi o seslere deli oluyosundur diye, ama sen beni umursamadın hep yaptın bundan da büyük keyif aldın. sırf patlamış mısırın sesi çıkmasın diye tükrüğümle ıslatıp yedim sen ağzın açık yedin çatır çutur. çorba içerken kaşığı dişime bile değdirmedim o ses belki sana dokunur diye, sen dünyayı çektin içine bir höpürdetişinde. ve ben bunları yaptım diye hep ne sessizsin diye garip karşılandım. şimdi burda bunu söylemenin zamanıdır ki, biri sessizse sebebi vardır keyfinden sessiz olmamıştır. bi bak bakalım kendine?! üstelik niye ben sessiz oluyormuşum ya içten içe çıldırırken. derin nefesim hızmı kesiyorsa suç benim mi? beni bu duruma sokanlar utansın. yani demem o ki sevgili sen, ben inadına senin çin çabaladıkça sen kılını bile kıpırdatmazsan, bu iş yürümez ve yürümüyor da. sese duyarlı bir insanım elimden birşey gelmez. azcık hoşgurü isterim sadece senden. kısacası benden bu kadar. sessizliğimin de bir sınırı vardır ayağını denk al. eğer bu satırları da içinden ama bazı harfler dışına çıkarak okursan bu sefer bittin!